8.01.2025 09:26:00

48

Fahri SAĞLIK

 

Modernleşme Sürecinde Aile, Evlilik ve Nikâh

2024 Yılının son iki haftasında aile, evlilik ve nikâh kavramlarının kültürümüzdeki yeri ve önemi hakkında sizlere bilgi sunmuş, modernleşme sürecinde bu kavramların epeyce örselendiğini ifade etmiştim. Bu yazımda din, aile, evlilik ve nikâh kurumlarında gözlenen değişim ve dönüşümleri arz etmeye çalışacağım. 

İnsanlık uzun bir dönemden beri modernleşme adı verilen bir süreci tecrübe etmektedir. Modernleşme sürecinde bireysel özgürlükler alanında önemli mesafeler alınmış  olmakla birlikte, değerler alanında belirgin bir aşınma yaşandığı herkes tarafından kabul edilmektedir. Büyük bir değişim ve dönüşüm süreci olan modernleşmenin, sosyokültürel alanda aidiyet bilincini,  şahsiyeti, kültürel değerleri ve mahremiyet sınırlarını derinden etkilediği, hatta dönüştürdüğü bilinmektedir. Bu bağlamda din, aile, evlilik ve nikâh kurumlarında gözlenen değişim ve dönüşümler en çarpıcı olanlarıdır. 

Farklı ülkelere ve kültürlere mensup bireylerle doğrudan iletişim kurmaya imkân sağlayan medya, internet, popüler kültür gibi kaynaklar aracılığı ile neredeyse bütün evlerin yatak odalarına kadar giren küresel güçler kültür emperyalizmi ile aile, evlilik ve nikâh konuları üzerinde oldukça etkili olmuştur. Modernleşme sürecinde aile kurumu gücünü önemli ölçüde kaybetmiş ve ailevî ilişkiler de giderek zayıflamıştır.

Günümüz dünyasında insanların nikâha yaklaşımı önemli ölçüde değişim geçirmiştir. Nitekim son zamanlarda evlilik ile beraberlik arasında bir ayrım yapılarak evlilik bağı oluşturmadan birlikte yaşama âdeti yaygınlaşmaktadır. Evliliğin kutsal bir bağ olmaktan çıkartılarak basit bir sözleşme düzeyine indirgenmesiyle birlikte özellikle gençler arasında “nikâhsız birliktelikler”, “düzeyli/seviyeli ilişki” olarak adlandırılmış olup bunun sonucu olarak “beraber yaşama tarzları” yaygınlaşma eğilimi göstermiştir. Bu yeni yaklaşım tarzında nikâh basit bir formalite olarak görülüp, olsa da olmasa da olur seviyesine indirilmiştir. Kendilerini çağdaş, modern, ilerici ve laik olarak tanımlayan bazı insanların evlenmeye karşı çıktıkları, evlenmek isteyenleri muhafazakâr olmakla niteledikleri, evlenmek yerine birlikte yaşamanın öne çıkarıldığına şahit oluyoruz.

Nikâhsız birlikteliği tercih eden bu insanlar binlerce yıllık bir kurum olan evliliği muhafazakârlığın alameti sayarak hor görmüş, nikâhsız birlikteliği çağdaş bir hayat tarzı olarak benimsenip yaşanmaya başlamışlardır. Aslına bakılırsa böyle bir tavrın altında birlikte fakat sorumsuz ve bağımsız yaşama arzuları yatmaktadır. Modernlik öncesi toplumlarda yetişkin erkek veya kadınlara sosyal bir sorumluluk olarak evlenme ve çocuk sahibi olma şeklinde görevler yüklenir; bu tür görevler üstlenmede ihmal gösterenler kınanırdı. Ancak modernleşme sürecinde aile ve evlilik konusunda yaşanan zihinsel değişim nedeniyle aile ve evlilik kurumları eski değerini kaybetmiş; bekâr kalmak, özgür olmak, kariyer yapmak alternatif yaşam tarzı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Zira modern dönemde kendi kendine yetme, ayakları üstünde durma, başkasına ihtiyaç duymama, özgür olma, hayatını yaşama, kendini gerçekleştirme gibi yeni değerler yaygınlaşırken, bir arada yaşama, bir başka kişinin düşüncelerine tahammül etme, kazandıklarını paylaşma, sorumluluk alma gibi değerler örselenmiştir.                                                                                                                                                                       

Toplumda mevcut düzene bir meydan okuyuş olarak ortaya çıkan bu hareketlerin cinsel özgürlüğü kutsamaları, cinsel zevk ve üreme arasında bir ayrım yapılmasına yol açmıştır. Bu ayrım, özellikle kadın grupları için erkek egemenliğinden kurtulmanın bir aracı olarak görülmüştür. Zira modern bakış açısına göre aileyi koruma iddiasında olan geleneksel anlayış, nikâhı zaruri kılma ve kürtajın engellenmesi taleplerinde bulunurken sadece özgürlükleri sınırlandırmakla kalmamakta, bilakis kadın haklarına ilişkin bir takım tarihî kazanımları da tehdit etmektedir. 

Modernleşme kendine özgü tüketim toplumunu da oluşturmuştur. Bu toplumda bireyler ne kadar tüketirse o kadar statü elde etmekte, saygınlık kazanmaktadır. Öyle ki sevgi ve aşk gibi yüce değerler ve duygular dahi hunharca tüketilmektedir. İnsanlar sadece eşlerine değil, arkadaşlarına, komşularına bile ‘aşkım’ diye hitap etmektedir. Ailenin temel direklerinden birisi olan sevgi, televizyon kanallarındaki evlendirme, eş arama, gelin‐kaynana programlarında tüketilirken, cinsellik de artık gazetelerin köşe yazılarında, internetin kontrolsüz siber alanlarında, televizyonların sabah programlarında yeni bir statü kazanma olgusuna dönüşmüştür.                                                                                                                                                          

Modernleşme sürecinde üremeye yönelik çağrışımlardan arınmış bir cinsellik anlayışının yaygınlaşması neticesinde doğal olarak aile, evlilik kurumu ve nikâh ciddi bir varoluşsal tehditle karşı karşıya kalmıştır. Bunun doğal sonucu olarak evlilik âdeta boşanmayla muteber hale gelen, hatta hobileşen veya televizyon ekranlarında şov malzemesi yapılan mir meta haline gelmiştir.

 Evlilik, romantik bir birleşme olmayıp, dinî bağlarla pekiştirilerek sağlamlaştırılmış bir toplumsal kurumdu. Evli çiftler çevrelerinin, geleneklerin baskısını üzerlerinde her an hissederlerdi. Evliliğin devamı için birtakım fedakârlıklarda bulunmak gerektiğine inanılırdı. Eşler için boşanma, tercih edebilecekleri en son çözüm yoluydu. Günümüzde dini ve milli değerlerinden uzaklaşmış, fedakârlık duygularını kaybetmiş, gönlüne, heva ve heveslerine göre yaşamayı çağdaşlık kabul eden bireyler, aile kurumu ve nikâhı çocuk oyuncağına çevirmişlerdir. 

Öte yandan Türkiye’de son yıllarda tamamen çıkarcı bir eğilimin giderek güçlenmesinin bir sonucu olarak babasının emekli maaşını alabilmek için resmen boşanıp evliliklerini dinî nikâh bağıyla sürdürmeyi uygun gören bir anlayış ta gözlenmektedir. 

Özetle ifade etmek gerekirse, Türk toplumunda aile yapısı ve nikâh algısı ciddi bir değişime maruz kalmıştır. Bireylerin yaşam felsefelerinin ve önceliklerinin değiştiği modernleşme sürecinde aile ve nikâh algısında ciddi bir zihinsel değişim ve dönüşüm yaşandığı ortadadır. Bu duruma müdahale etmenin zamanı geldi de geçti bile. Devlet millet el ele bu kültürel yozlaşmayı düzeltmenin yollarını arayıp bulmalıyız. Çünkü gidişimiz iyi değil. Analar-babalar mutsuz, evlatlar mutsuz. Mutlu olan gençleri istismar ederek nemalanan suç örgütlerinden başkası değil.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.