ÖKSÜZ KALDIM…
“Öksüz” kelimesi, Eski Türkçeden günümüze ulaşan köklü bir kelimedir. Eski Türkçede ök- / öküş- fiili “eksilmek, azalmak, yoksun kalmak” anlamına gelir. Bu fiilden türeyen öksüz, anne veya babasını kaybetmiş, eksiklik içinde olan kişi anlamına gelir. Türkçenin farklı dönemlerinde bu kelimenin anlamı değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca, benzer anlam taşıyan kelimeler Türk lehçelerinde de bulunmaktadır; örneğin, Özbek Türkçesinde “öksiz” ve Uygur Türkçesinde “öksüz” kelimesi kullanılmaktadır.
Öksüzlük, Sayfalar dolusu yazılacak cümlelerin başı yarımdır. Öksüz olmak, bir insanın en erken yaşta tanışmak zorunda kaldığı büyük bir boşluktur. İnsanlar doğduğunda kendilerini bir kucakta bulurlar; kimi zaman sıcak bir annenin şefkati, kimi zaman güçlü bir babanın koruyucu eli vardır o kucakta. Ama bazı çocuklar için bu kucak hep bir tarafı boş kalan bir yuva gibidir.
Bazı kayıplar, insanın içindeki bir sesi de alıp götürür. Bir sabah uyanırsın ve dünya biraz daha sessizdir. Sokak aynı sokaktır, gökyüzü aynı mavidir ama içindeki boşluk, artık hiç dolmayacak bir yer açmıştır kalbinde.
Öksüzlük, sadece çocuklara özgü bir eksiklik değildir. Bazen insan büyür, yaş alır, hayatta nice yollar yürür ama bir gün o en tanıdık sesi kaybedince, içinde kaybolmuş bir çocuk gibi kalakalır. Kaç yaşında olursa olsun, annesini kaybeden bir insan, o an dünyaya yeniden doğar—ama bu kez eksik, bu kez sessiz.
İnsan annesini kaybedince, sadece birini değil, aynı zamanda kendini de kaybeder. Çünkü bir ömür boyu o sesle şekillenmiştir hayatı. Bir sabah kahvaltıya çağıran, hasta olduğunda başında bekleyen, sevinçlerine ortak olup gözyaşlarını ilk silen odur. Onun sesi, insanın içinde bir yankıdır, hayatın en tanıdık melodisidir. O ses kesildiğinde, her şey biraz daha yabancı gelir insana.
Bir öksüz, annesinin gittiğini bilir ama kabul edemez. Gözleri hâlâ kapının önünde bir ayakkabı arar, mutfakta çay koyan bir el, bir omzuna dokunacak sıcaklık bekler. Ve en kötüsü de budur işte: Bir yerlerde onun hâlâ var olmasını istemek. Bir sesin, bir kokunun, bir gülümsemenin hâlâ oralarda bir yerde olduğunu hayal etmek…
Ama insan annesini kaybedince bir şey daha öğrenir: Onun yokluğunda bile sevmeye devam edebilmeyi. Öksüzlük, sevgiyi kaybetmek değil, sevginin en derin hâlidir aslında. Çünkü artık sevdiğin kişi dokunulmaz, görülmez, duyulmaz olur ama yine de sen onu her anında hissedersin. Yolda yürürken bir rüzgâr estiğinde, eski bir şarkı çaldığında, mutfakta onun gibi çay karıştırırken… O hâlâ vardır. Ama farklı bir şekilde.
Öksüz olmak, bir masalı sesini kaybetmiş hâlde dinlemeye benzer. Anlarsın, bilirsin, ama artık kelimeler yoktur. Sadece içindeki sessiz yankılar kalır. Ve insan bu yankılarla yaşamayı öğrenir…
Son sözde üstad Orhan Veli ’yi dinleyelim
Anne
Ağlasam sesimi duyar mısınız, mısralarımda?
Dokunabilir misiniz, gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.