Fahri SAĞLIK

Tarih: 14.08.2024 09:20

Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı

Facebook Twitter Linked-in

 

Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı

İslâm dini aile fertleri ve akrabalar arasındaki sosyal statü ve roller ile onların yetki ve sorumluluklarını ayrıntılı bir şekilde orta koymuş ve aile büyüklerine karşı saygı, sevgi ve hürmeti, akrabalara karşı ilgi ve alakayı Yüce Allah’a yapılan kulluk ve ibadetlerle eşdeğer tutmuştur. Böylece akrabalarla ilişkiler konusu hem din ve ahlâkın hem de hukukun temel konuları arasında yer almıştır.   

İslâm dini akrabalık bağlarıyla bağlı olan kişileri birbirlerine karşı derin bir sevgi, saygı, merhamet, yardımseverlik ve fedakârlık içerisinde birbirlerinin sevinç ve kederlerini paylaşan vefalı hısımlar olarak kabul etmiştir. İslâm dini akrabalığın kan, kayın/sıhrî ve süt emzirme olmak üzere üç yolla meydana geldiğini kabul etmiş, evlat edinme yolunu ise meşru bir akrabalık yolu olarak benimsememiştir.

Akrabalık bağı, bu vasfı taşıyanlara karşılıklı birtakım hak ve vazifeler yükler. Bu hak ve sorumluluklara “akrabalık hukuku” denir. Kur’an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde akrabalık bağlarının karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddî ve manevi yardımlaşma gibi çeşitli yollarla korunması ve güçlendirilmesi istenmiş ve akrabalar arasındaki bu ilişkiye dinî-ahlâkî bir tabir olarak “sıla-i rahim” adı verilmiştir. Sıla-i rahim terim olarak, akrabalık bağlarını yaşatma, akrabalarla ilişkiyi sürdürme, haklarını gözetme, onlara ilgi gösterme, iyilik ve yardımda bulunma, ziyaret etme gibi anlamlara gelir.

Kur’an-ı Kerîm’de Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayet etmemekten sakınılması konularında şöyle buyurulmuştur: “Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.” (Ra’d Suresi, 25)

“Onlar, Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah'ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlaki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara Suresi, 27)

Burada bağları koparmaktan maksat, Allah’ın farz kıldığı akrabalık haklarını ödemekten ve yakınlara iyilikten kaçınmak suretiyle onlara haksızlık yapmak, bağları yaşatmaktan maksat ise Allah’ın kendi haklarından sayılan, akrabalara karşı yerine getirilmesini farz kıldığı görevleri ifa etmektir. İslâm âlimleri bu ayete ve diğer bazı ayet ve hadislere dayanarak sıla-i rahmi gözetmenin farz ve sıla-i rahme riayetsizliğin ise haram olduğunu söylemişlerdir.

Sıla-i rahim konusunda sevgili Peygamberimiz, “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin; Allah’a ve ahiret gününe iman eden sıla-i rahimde bulunsun”, “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin” buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber Efendimiz bir hadisinde, akrabalık bağlarını yaşatanlara Allah Teâlâ’nın ilgisinin süreceğini, akrabalık bağlarını koparanların ise onun ilgisinden mahrum kalacağını belirtmiş “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez” buyurmuştur. Bazı hadislerde ise Yüce Allah’ın “Rahman” ismiyle sıla-i rahim arasında ilişki kurularak bu görevi yerine getirenlerin ilâhî rahmetten nasiplerini alacaklarına, ihmal edenlerin ise rahmetten yoksun kalacaklarına işaret edilmiştir. 

Sevgili Peygamberimiz; “Bir kişinin amcası, baba yarısıdır.”, “Teyze, anne konumundadır.” buyurmuşlardır.

Sıla-i rahim rızkın genişlemesine ve ömrün uzamasına vesiledir. Hz. Muhammet; “Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akraba ile irtibatını sürdürsün!” buyurmuştur.                                                                                                                                  

Hz. Muhammet hangi sadakanın daha faziletli olduğuna dair bir soruya karşılık, “Akrabaya verilendir; çünkü bunda bir sadaka, bir de sıla-i rahim sevabı var” cevabını vermiştir.

Kültürümüzde sıla-i rahme vesile olacak, akrabalık bağlarını güçlendirecek çok kıymetli gelenek ve göreneklerimiz vardır. Bayramlar bunların başında gelir. Bu itibarla bayramlar, birbirimizden kaçış anları değil birbirimize yakınlaşma anları olmalıdır. Tasa ve sevinç günlerinde insanların yanında yer almayan, zor günlerinde kimseyi yanında bulamaz. O halde, unutulmak istemiyorsak, başta ana babamızı, eşimizi dostumuzu ve akrabalarımızı unutmamalıyız. Müslümanlar arasında kardeşlik hakları bulunmasının yanı sıra, akrabalar arasında bir de sıla-i rahim kapsamında ele alınacak haklar olduğunu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Gerçekten de sıla-i rahim, insanları boncuk taneleri gibi bir araya getiren ipe benzer. Bu bağı koparmak her biri bir köşeye savrulan boncuklar gibi insanların birbirinden ayrılmasına ve anlamsız bir boşluğa yuvarlanmasına sebep olur.

Akrabalarımız arasında, kendileriyle yakın bir ilişkiyi sürdürdüğümüzde ailemizin farklı açılardan zarar göreceğini düşündüğümüz insanlar olabilir. Onlarla bile doğum, ölüm, düğün gibi hayatın dönüm noktalarında yanlarında olunmalı, selamı ve duayı kesmeyecek onlarla seviyeli bir ilişki sürdürmeliyiz.

Akraba ve dost ziyaretlerini asla küçümsemeyelim. Sıla-i rahmi, Rabbimizin rızasını kazanmamıza ve toplumsal birliğimizi güçlendirmemize vesile olacak bir adım olarak görelim. Eğer imkânımız varsa, ihtiyaç sahibi olan akrabalarımıza maddi yardım ve destekte bulunalım. Yaşlı akrabalarımızı zaman zaman yoklayarak dualarını alalım, tecrübelerinden yararlanalım. Akrabalarımıza karşı tatlı dilli, güler yüzlü, sabırlı ve hoşgörülü olalım. Aramızdaki küçük sıkıntıları, küçük anlaşmazlıkları büyütüp kangren hâline gelmelerine izin vermeden çözelim. Selamı sabahı kesmeyelim, kendimiz için istediğimiz güzellikleri onlar için de dileyelim. Akraba ile ilgiyi koparmanın ve onlara kötü davranmanın, büyük günahlardan olduğunu da hatırımızdan çıkarmayalım.

Sağlıklı, huzurlu, ahenkli ve güvenli bir toplum hayatı ve kamu düzeni ancak toplumun çekirdeği olan aile fertleri ile birbirlerine akraba olan ailelerin sağlıklı bir ilişki ve iletişim içerisinde bulunmalarına bağlıdır. Bu durum akrabalık ilişkilerinin yalnızca özel hukuk açısından değil kamu hukuku ve düzeni açısından da büyük bir öneme haiz olduğunu göstermektedir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —