16.03.2025 15:01:00

Ali Volkan NİZAMOĞLU

YETİM OLMAK Eksik Kalan Bir Hikâye

Bazı hikâyeler daha başlamadan eksik kalır. Daha minicikken yüreğine büyük bir boşluk kazınan çocuklar vardır. Biri “baba” diye seslenmek ister ama yankısını duymaz. Bir diğeri annesinin kokusunu hatırlamak için eski bir giysisine sarılır, ama o koku zamanla silinir gider. Yetim olmak, sadece bir ebeveyni kaybetmek değil, bazen çocukluktan da vazgeçmektir.

Düşünün… Küçücük bir çocuk, elinden tutan kimsesi olmadan okul yoluna düşüyor. Bayram sabahı herkes neşe içinde ailesiyle kahvaltı yaparken, o boş bir sandalyeye gözlerini dikmiş sessizce oturuyor. Gece uyuduğunda “Beni kim koruyacak?” diye düşünerek gözyaşları içinde uykuya dalıyor. Yetimlik, insanın yüreğine kazınan bir eksikliktir, her an, her saniye hissedilen derin bir boşluktur.

Ama en acısı ne biliyor musunuz? Yetimlerin sessiz çığlıklarını çoğu insanın duymaması. Onlar sokaklarda oyun oynarken bile bazen dışlanır, bazen acıyan gözlerle süzülür, bazen de hiç fark edilmez. Oysa en büyük ihtiyaçları, yalnız olmadıklarını hissetmektir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kalbinin yumuşamasını istiyorsan, bir yetimin başını okşa ve ona yemek yedir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/263)
Yetimin başını okşamak sadece bir dokunuş değildir; yetimin yüreğinde eksik kalan parçayı tamamlamaktır, ona güven vermektir, “Sen yalnız değilsin.” demektir. Küçücük bir sevgi, bir yetimin hayatında büyük bir fark yaratabilir.


Bugün Yetimler Ağlıyor, Ama Kim Duyuyor?

Yetimlik sadece tarihte kalmış bir acı değildir. Bugün de dünya yetimlerin sessiz çığlıklarıyla dolu. Savaşların, açlığın ve yoksulluğun en acımasız yüzü çocukları vuruyor. Ve en çok yetimin olduğu yerlerden biri Gazze…

Gazze’de her gün yeni yetimler doğuyor. Ama onlar doğdukları an bir anne ya da babaya kavuşmuyor; tam aksine, birini daha kaybediyorlar. Gözlerini açtıklarında bombaların dumanını, sirenlerin çığlığını duyuyorlar. Kimi, enkazın altından annesiz çıkıyor, kimi babasının cansız bedenine son bir kez dokunmaya çalışıyor. Biri “Anne!” diye bağırıyor ama kimse cevap vermiyor.

Bazen öyle görüntüler düşüyor ki ekranlara… Üzerine babasının kanı bulaşmış bir çocuk, ağlamaktan yorgun düşmüş gözlerle “Baba, gittiğin yer nasıl?” diye soruyor. Ya da enkazın içinde sıkışmış küçücük bir el, son gücüyle gökyüzüne uzanıyor ama onu tutacak kimse yok.

Yetimlik, açlık ve yoksullukla birleştiğinde, bir çocuğun yüreğini kemiren en derin acıya dönüşüyor. Bugün Gazze’de, Suriye’de, Yemen’de, dünyanın dört bir yanında binlerce çocuk, anne-baba şefkatini bir daha hiç tatmayacak. Ama onlar için üzülen, bir lokmasını paylaşan, başlarını okşayan kaç kişi var?

Yetimlik Bir Son mu, Yoksa Bir Başlangıç mı? Ama işte hayat böyledir… Kimi zaman kaybettiklerimiz, bizi en güçlü hale getirir. Nice büyük insanlar.

Hz. Muhammed (s.a.v.), daha doğmadan babası Abdullah’ı kaybetti. Henüz altı yaşındayken annesi Amine de vefat edince, dünyanın en ağır yüklerinden biri omuzlarına bindi: Yetimlik… Küçücük yaşında, sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu dönemde, annesinin mezarı başında tek başına kaldı. Amine’nin vefatından sonra dedesi Abdulmuttalib onu yanına aldı. Ancak iki yıl sonra, henüz sekiz yaşındayken, dedesini de kaybetti.

İşte o gün, Mekke’nin ileri gelenlerinden Abdulmuttalib’in cenazesi kaldırılırken, herkes büyük liderin ardından yas tutuyordu. Ama o kalabalığın içinde küçücük bir çocuk vardı. Hz. Muhammed, sekiz yaşında, dedesinin mezarının başında tek başına duruyordu. İnsanlar cenazeyle ilgilenirken, o hiçbir yere gitmiyordu. Herkes vedasını edip ayrılırken, o yapacak bir şeyi kalmamış gibi mezarın başında bekliyordu. Çünkü o artık hem annesiz, hem babasız, hem de dedesizdi. O an, dünyada tek başına kalmanın ne demek olduğunu iliklerine kadar hissetmişti.

Ancak işte tam da bu yalnızlık, onu büyük bir peygamber haline getirdi. Allah, onu yetimlerin ve kimsesizlerin en büyük koruyucusu yaptı. Duha Suresi’nde Rabbimiz ona şöyle seslendi:

“O (Allah) seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş bulup doğru yola iletmedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme!” (Duha Suresi, 6-9)

Yetim olmak, hayata eksik başlamak gibi görünse de, yaşanmışlıklar bize şunu gösteriyor: İnsan, eksik gördüğü yanlarını azimle tamamlayabilir ve tarihe yön veren biri haline gelebilir.

Ama yine de şu soruyu kendimize sormalıyız: Biz, bugün yetim kalan çocukların elinden tutabiliyor muyuz?

Bir yetimi gördüğünüzde, yanında olun. Başını okşayın, elinden tutun, gözlerine sevgiyle bakın. Çünkü belki de o çocuk, bir gün dünyayı değiştirecek… Ama o güne kadar, yalnız hissetmemesi için ona destek olmak bizim elimizde.
Ve unutmayın…


Bir yetimin gözyaşı, tüm insanlığın vicdanını sınayan en büyük imtihandır.
Ali Volkan NİZAMOĞLU


YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.