ALLAH DEVLETİMİZE VE MİLLETİMİZE ZEVAL VERMESİN
Bu topraklar öyle topraklar ki; bedel ödenmeden kalınmıyor.
Zor bir coğrafyada olduğumuz aşikâr. Ama bu coğrafyada çok sık politika değiştirirseniz güvenilirliğinizi yitirebilirsiniz.
Bu sepele zikzaklı politikalar yerine daha reel ve güncel politikalar devam ettirmek çok önemli diye düşünüyorum.
Gün geçmiyor ki dün tu kaka ettiğimizi bugün kutsamayalım.
Bu noktada devlet aklına güveniyoruz.
Devlet ebet müddet şiarıyla yapılanlara, alınan kararlara dişimizi sıkarak da olsa tamam diyoruz.
Lakin bu durum duygularımızı dışa vurmasına engel değil.
ALLAH DEVLETİMİZE VE MİLLETİMİZE ZEVAL VERMESİN
Şimdi kendimi bir şehit yakının yerine koyuyorum.
##
Bir bayrak daha sarıldı tabuta…
Bir anne daha çöktü yere.
Dizleri titreyerek, toprağa kapandı, avuçlarını göğe açtı. Ama sesi çıkmadı. Öyle ya, anneler bazen sessiz ağlar. Gözyaşları içlerine akar, kimse bilmez, kimse duymaz.
Oğlunu uğurladığı sabahı düşündü. Gömleğini düğmelemiş, saçlarını okşamıştı. “Vatan sağ olsun, anne” demişti. O gün, gururla duymuştu bu sözleri. Oğlunun gözlerinde gördüğü ışık, içini ısıtmıştı.
Ama şimdi, o ışık sönmüştü. O vatan kime sağ olmuştu?
Hangi annenin ocağı tüterken, hangisinin ocağı sönmüştü?
Şimdi ona “başın sağ olsun” diyorlardı.
Ama başı nasıl sağ kalırdı?
Başı, yüreği, umudu çoktan oğlunun ardından toprağa düşmüştü.
Bir eş, siyah tülbentiyle tabuta yaslandı. Omuzları titriyor, gözleri doluyordu.
O an içinden, kocasının onu son kez aradığı gece geçti.
“Sakın üzülme, olur mu?” demişti.
“Ben burada iyiyim, sen de güçlü ol.”
Güçlü mü?
Koca bir hayatı yıkılmışken nasıl güçlü olacaktı? Ellerine baktı.
Boştu…
Ellerini uzatsa, kocasının sıcaklığını tutabilecek gibi hissediyordu, ama yoktu işte. Artık kapıyı çalan olmayacaktı.
Evde ona “nasılsın?” diye soran kimse kalmamıştı.
Ocağın ateşi sönmüştü.
Ve bir çocuk…
Babasının elini tutamadığı için titriyordu.
İnsan babasız da büyür müydü?
Arkadaşlarıyla oynarken her düşüşünde babası gelip dizlerini üflemezse, kim kaldıracaktı onu? Bir gün okulda ona babasını soracaklar, belki resim çizmesini isteyeceklerdi.
O, ne çizecekti?
Tabut mu?
Bayrak mı?
Yoksa hiç görmediği bir mezar taşını mı?
Kim onu omzuna alıp yıldızları gösterecekti?
Kim ona cesareti, kim vatanı anlatacaktı?
Ama bir yerlerde masalar kurulmuştu.
Yeni bir sayfa açılıyor, kirli ve kanlı eller sıkılıyordu.
Şehitlerin kanı henüz kurumamışken?
Hangi toprak, hangi bayrak buna değerdi?
Oysa o anne, o eş, o yetim, barışın böyle gelmeyeceğini biliyordu.
Çünkü onların barışı, oğullarını, eşlerini, babalarını geri getirmiyordu. Sadece acılarını derinleştiriyordu.
Bir millet daha sustu.
Ama acının sesi kulaklarda yankılanmaya devam etti. Çünkü şehit anneleri, ağıtlarını yüreklerine gömerdi, ama unutmazdı.
Unutamazdı.
Ve unutulmasın diye her bayrağa sarılı tabut, vatanın bağrına kazınan yeni bir çığlık oldu.
Rabbim bu ülke için canını dişine takanları ve kanlarını bu kutsal toprağa akıtanları saygı ve minnetle anıyorum.
Ruhları için el-fatiha...
##
Kelimeler beynimde can çekişiyor.
Ruhum ayazda kırağı tutmuş, solgun bir yaprak gibi kırılgan.
Bedenim tabut içinde kıvranıyor, ama ölümden çok hayata mahkûm.
Zaman, paslı bir bıçak gibi içime işliyor.
Her an biraz daha eksiliyor, biraz daha çürüyor ruhum.
Sesimi duyan yok, kelimelerim suskun,
Boğazımda düğümlenen çığlıklar, yankısını bile yitirmiş.
Gecenin içinde bir mum alevi gibi titriyorum.
Ne rüzgârın beni söndürmesine izin var
Ne de ışığımı gören bir çift göz...
Ve yine de yazıyorum.
Çünkü kelimeler, ölmek istemiyor.
Android için Outlook edinin
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.